Bebeğinize bir iyilik yapın : Sigarayı bırakın!

Kendinizi yavaşça öldürmek ve karnınızdaki bebeği zehirlemek mi istiyorsunuz? Çok kolay: Sigara için!

SİGARA içimi dünyadaki en önemli sağlık sorunlarından birini oluşturmaktadır. Düzenli bir şekilde sigara içmeye başlayıp, içmeyi sürdürenlerin yarısı sigara nedeniyle yaşamlarını kaybetmektedir . Sigara nedeniyle 35-69 yaş arasında ölenlerin sigara nedeniyle kaybettikleri süre 20-25 yıl olarak hesaplanmıştır. Sigaranın yaygın içildiği toplumlarda 65 yaş öncesi görülen koroner kalp hastalığı ve serobrovasküler hastalık ölümlerinin yaklaşık yarısı, akciğer kanseri ölümlerinin %85-90’ı, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ölümlerinin yaklaşık %80’i sigara yüzündendir. Gebelikte sigara içilmesi gebelikte fetal kayıplara, erken membran rüptürüne, erken doğum ağrıları ve doğuma, plasentanın erken ayrılması ve ani bebek ölümüne , plasenta previaya, hipertansiyona, preeklemsiye(gebelik zehirlenmesi ) ,fetal toksisiteye, büyümede gecikmeye, nörotoksisiteye, deformitelere, Down sendromu gelişimine, ani bebek ölüm sendromuna, düşük doğum ağırlığına, yeni doğanda hiperviskositeye, bebeklik ve çocukluk esnasında kan basıncının yükselmesine, çocuklarda davranışsal psikiyatrik ve bilişsel yan etkilere, mental retardasyona, çocukluk kanserlerine, respiratuar hastalıklar nedeniyle ölümlere ,astma, pnomoni ve diğer respiratuar hastalıklara, otitis media, yanıklar ve yangına bağlı ölümlere yol açabilmektedir. Çevresel sigara dumanının fetal büyümeyi olumsuz etkilediği, düşük doğum ağırlıklı bebek ve ani bebek ölüm riskini yükselttiği gösterilmiştir. Bu durumda anne adayının sigara içilen ortamda bile bulunmaması gerekmektedir.
Sigaranın Gebeliğin Oluşmasına Etkisi
Sigarada bulunan zararlı maddeler anne ve baba adaylarının doğurganlıkları üzerine etki ederek, onların sağlıklı bir eş ve anne-baba adayı olmasını önlemektedir. Sigaranın daha gebelik oluşmadan verdiği zararlar;
•     Hormonları etkileyerek, üreme potansiyelini / doğurganlığı azaltmaktadır.
•     Erkeklerde sperm sayısını, spermlerin hareket etme yeteneğini ve hızını azaltmakta, şeklini değiştirmektedir.
•     Kan damarlarını etkilediği ve kanlanmayı azalttığı için erkeklerde ereksiyon problemlerine neden olmaktadır.
•     Sigara ovum ve spermlerin hareket etme hızını azaltarak düşük ve dış gebelik riskini artırmaktadır.
Sigaranın Plasentaya Etkisi
•     Anne karnında bebeği saran zarın erken yırtılmasına (erken membran rüptürü) neden olmaktadır.
•     Aşırı vajinal kanamaya neden olmaktadır.
•     Plesentanın doğru yere yerleşmemesine (plesenta previa) ve/veya erken ayrılmasına (ablasyo plesenta) neden olmaktadır
Sigaranın Gebelik Üzerine Etkisi
 •     Düşük riskini artırır.
•     Erken    doğum    eylemine    neden olabilir.
•     Bebeğin anne karnında ölmesine neden olabilir.
•     Bebeklerin  yarık  dudak ve  yarık damaklı doğmasına neden olabilir.
•     Bebeğin doğum ağırlığının düşük olmasına neden olabilir.
•     Bebeğin akciğerlerinin yeterince gelişmemesine neden olabilir.
     Bebeğin anne karnında yeterince gelişememesine (intrauterin gelişme geriliğine) neden olabilmektedir.
Sigaranın Emzirme Döneminde Verdiği Zararlar:
•     Sigarada bulunan kimyasal maddeler anne sütü ile bebeğe geçmeye devam eder.
•     Sigara, anne sütünde bulunan vitamin C miktarını azaltır.
•     Sigara, süt üretimini azaltarak bebeğin yeterli miktarda beslenmesini engeller.
•     Sigara kullanan annelerde iştahsızlık olduğu için annenin yeterince beslenememesinden dolayı bebeğin de yeterince beslenememesine neden olur.
•     Sigara içen annelerin sütünün besleyici özelliği azalır.
Sigaranın Bebeklik, Çocukluk ve Sonraki Dönemlerde Verdiği Zararlar:
•     Doğumdan sonra bebekte pnomoni (zatürre) ve bronşit riski artar.
•     Akciğer fonksiyonlarını etkilediği için akciğer sorunları görülebilir
•     Sigara içen annelerin bebeklerinde ani ölüm sendromu 2 kat daha fazla görülür.
•     Orta kulak iltihabı ve astım gibi hastalıklar daha fazla görülür.
•     Sigara içen annelerin bebekleri daha sık hastalanır ve daha sık hastane hizmeti almak zorunda kalır.
•     Gebelik esnasında sigaraya maruz kalan bebekler, büyüdüklerinde daha fazla sigara bağımlısı olabilirler.
Sigara içmek bir ayrıcalık değil, aksine bir hastalıktır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde, sigara içen kişiler toplumdan dışlanmaktadır.
 Tüm bu verilere rağmen sigaramı içmek istiyorsunuz?  Bebeğinizle birlikte bir tane sigara yakın ve arkanıza yaslanın. Ama unutmayın bebeğinizin yaşayacağı problemlerden 1.derecede sorumlusunuz.

Gebelikte devamlı burun tıkanıklığı mı yaşıyorsunuz? Gebelik nezlesi olabilirsiniz!

GEBELİKTE devamlı burun tıkanıklığı mı yaşıyorsunuz? Gebelik nezlesi olabilirsiniz!

Hamilelik nezlesi nedir?
Hamilelikte artan östrojen ve progesteron hormonu burun iç mukazasındaki şişkinliğini ve burun iç salgılarının miktarını arttırır. Hamilelik nezlesine vücutta artan östrojen ve progesteron hormonu neden olur. Vücudunuzdaki kan dolaşımı arttığından burnun iç tabakasındaki ince kan damarlarının da şişkinliği artarak burunda tıkanıklık hissi verir ve ince sulu bir akıntıya sebep olur.
Gebe kadınların %30’undan fazlasında grip gibi bir viral bir enfeksiyon veya alerji sebepli olmadan burun iç mukozasında ödem ve tıkanıklık olmaktadır. Bu durumun adı gebelik nezlesidir.
Hamilelik nezlesi gebeliğin ilk aylarından itibaren görülür ve gebelik boyunca devam eder. Doğumdan sonra vücuttaki yüksek hormonlar hızla düşerek hamilelik nezlesi de sona erecektir.
Gebeliğin erken döneminden itibaren hatta 2. Ayında başlayabilir ve gebelik boyunca daha da kötüye gidebilir. Burun mukozasında ödem yani tıkanıklık doğumdan sonra hafifler ve doğum sonrası 2 haftaya kadar tamamen kaybolur.

Hamilelik nezlesinin belirtileri nelerdir?
Eğer gebeyseniz ve burnunuzda renksiz veya beyaz sulu akıntı veya tıkanıklıktan şikayetçiyseniz ve beraberinde başka bir semptom yoksa büyük olasılıkla gebelik nezlesi yaşıyorsunuz. Burun tıkanıklığından ötürü nefes almada güçlük, geceleri uyumada zorluk veya başağrısı yaşayabilirsiniz.
Ancak pek çok belirti Gebelik nezlesine benzeyebilir. Eğer tıkalı burun yanı sıra hapşırma, öksürme, boğaz ağrısı, hafif vücut ağrısı, şişmiş bademcik veya ateş varsa büyük olasılıkla soğuk algınlığı, grip veya başka bir enfeksiyon geçiriyorsunuz. Bu nedenle semptomları değerlendirmek gerekir.

Hamilelik nezlesinin sinüzitten veya alerjik rinitten farkı nedir?
Gebelikte sinüzit de sık görülmektedir. Eğer sinüzit semptomlarınız varsa yani ateş, baş ağrısı, yeşil veya sarı renkli kötü kokulu burun salgısı, yüz ağrısı veya yüzünüzde basınç hissi (öne doğru eğilmek sizi daha da kötüleştirir), üst çene ağrısı veya azalmış koku duyusu varsa doktorunuzu aramalısınız. Antibiotik kullanımına ihtiyacınız olabilir.
Diğer yandan burnunuz tıkanıklığı ve sulu burun akıntısı ile beraber hapşırma ve gözlerde-burunda-boğazda veya kulaklarda kaşınma varsa muhtemelen alerjik rinit söz konusudur. Gebelikte alerji durumu artabilir veya kötüleşebilir veya kendinizi daha önce sizi rahatsız etmeyen pek çok şeye karşı hassas olabilirsiniz.
Eğer vücudunuzda kırıklık, ağrı, titreme varsa ve ateşiniz yükseldiyse bu semptomlar grip olabilir, gebelik nezlesi değil. Bu nedenle semptomları değerlendirmek gerekir.
Tabii ki her zaman burun tıkanıklığının tam olarak neden kaynaklandığını söylemek mümkün olmayacaktır, yani hem gebelik nezlesini hem de alerjik riniti bir arada yaşıyor olabilirsiniz.

Hamilelikte burun tıkanıklığı için evde neler yapabiliriz?
•Buhar geçici olarak tıkanıklığı rahatlatır ve sakinleştirir. Sıcak bir duş alın ve bir süre buhar banyosu yapın. Veya sıcak suyla ıslattığınız bir havluyu yüzünüze tutun ve nefes alın.
•Bol miktarda sıvı tüketin. Bol sıvı alımı boğaz kuruluğunu rahatlatır; burun-boğaz salgılarının yoğunlaşmasını, kurumasını önler.
•Serum fizyolojik içerikli damla veya spreyler burun salgılarını temizler, burun içindeki şişkinliği azaltır. Eczanelerde bulabilirsiniz. Kolayca uygulayabileceğiniz bir yöntemdir. Her burun deliğine birkaç damla damlatmak veya püskürtmek sizi oldukça rahatlatır.
•Oda havasını nemlendirmek için bir nebulizatör yani buhar makinesi kullanın ve gece boyunca başınızın yanında bulundurun. Hava nemlendiricileri ve buhar makineleri ağız ve boğazdaki kurumayı engeller. Nemlendiricinizin iç malzemelerinin temizliğinden emin olun. Bakteri üremesini engellemek için günlük olarak suyunu değiştirin. Filtresini de sıklıkla değiştirmek gerekir.
•Dinlendiğinizde veya uyuduğunuzda başınızı ekstra yastıklarla yükseltin. Başı kalp seviyesinin üstünde tutulması burundaki konjesyonu yani şişkinliği azaltabilir. Ayrıca bu durum reflü sebepli mide yanmasına da iyi gelmektedir.
•Temiz havada yürüyüş ve hafif egzersiz iyi gelebilir
•Güçlü tahriş edicilerden olan sigara dumanı, alkol, boya, kimyasal buharlardan veya semptomları tetikleyecek durumlardan kaçınmalısınız

Hamilelik nezlesinde alabileceğim ilaç var mı?
Gebeliğinizin ilk 3ayında bebeğinizin organ gelişimi tamamlanıyor olduğu için bu dönemde burun yıkama solüsyonları dışında herhangi bir ilaç alımı tavsiye edilmez. Ancak burun tıkanıklığı ve akıntı sizi çok rahatsız ederse, doktorunuzu arayıp şikayetlerinizden bahsedin ve alabileceğiniz güvenli bir ilaç olup olmadığını sorun. Çünkü ilaçların büyük çoğunluğu plasentadan geçer ve bu bebek sağlığı için güvenli değildir. Gebelik kategorisi B olan ilaçlar tercih edilmelidir.
Eğer doktorunuz onaylarsa burun açıcı ve ödem giderici dekonjestan ilaçlar ve spreyler doktor kontrolünde sınırlı olarak kullanılabilir. Ancak dekonjestan burun spreylerini yüksek dozda kullanmaktan kaçınmalısınız, çünkü bu ilaçlar rebound inflamasyona yol açabilir, tıkanıklığı daha da kötüleştirebilir ve sizi bu ilaçları kullanmaya bağımlı hale getirebilir.
Doğal yöntemler %100 başarılı olmasa bile semptomlar hafifleyebilir veya ilaç tedavisine gerek olmayacak kadar azalabilir, diğer gelişebilecek komplikasyonları önleyebilir ve hastayı daha rahatlatabilir.

En iyi tedavi nedir?
Doğum yapmak en iyi tedavidir! Hormonlarınızın seviyesi doğumdan sonra hızla düşecek ve hatta birkaç gün içinde kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Tüm gebelik nezlesi belirtileri 2-3 haftaya kadar kaybolacaktır.

Vajinal doğumdan korkmayın

Vajinal doğumdan korkmayın

KADIN Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşegül Kaya, Alanya Sugözü Caddesi’nde bulunan kliğinde anne adayları için sezeryan doğum ve normal doğum hakkında bilgiler verdi. Son yıllarda giderek artan sezeryanla doğumda bebeklerin enfeksiyon kapma teklikesinin daha yüksek olduğunu belirten Kaya, anne adaylarının öncelikle doğuma kendilerini hazır hissetmeleri gerektiğini ifade etti.
 
1- Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?
2000 yılında 19 Mayıs Üniversitesi’nden mezun oldum. Daha sonra aynı fakültede uzmanlığımı tamamladım. 2007 yılından beri uzman olarak çalışmaktayım. 2 yıl Nevşehir Devlet Hastanesi’nde mecburi hizmetimi yaptım. Daha sonra Alanya’ya geldim Alanya Can Hastanesi’nde Kadın Doğum Uzmanı olarak çalışmaya başladım. 2 yıl sonra hastanemizin ismi değişti ve Anadolu Hastanesi oldu. 6 ay öncesine kadar Anadolu Hastanesi’nde çalışıyordum. 3-4 ay kadar yurtdışında medikal eğitim amaçlı bulundum. Daha sonrada gelip kendi ofisimde çalışmaya başladım.
2- Bir süreliğine Amerika’da bulundunuz, alanınızla ilgili orada ne gibi bir eğitim aldınız?
Günümüzde teknoloji ve medikal bilgiler çok hızlı ilerlemekte. Belli bir anlamda kendimizi yenilememiz gerekiyor. Kısa sürede geniş bir bilgi almak mümkün değil. O nedenle bende kısa sürede Amerika’da bulunan Maryland Üniversitesi’nde Fetal Kardiyak Tarama ve Anomali Taraması üzerine bilgiler aldım. Benim için güzel bir deneyim oldu. Sonuçta teknoloji çok hızlı ilerliyor ve biz de bunları mesleğimiz gereğince takip etmeliyiz.
 
3- Peki neden Alanya?
Alanya’ya ailem vasıtasıyla geldim. Ailem yaz aylarında 6 ay kadar burada yaşardı. Mecburi hizmetimi tamamladığımda bir özel hastanede çalışmak istedim. Bu sırada da Alanya Can Hastanesi’nde Kadın Doğum Uzmanı aranıyordu. Görevime orada başladım. Zaten Alanya’yı seviyordum, bölgesel olarak sevdiğim bir yer. Çalışmaya başladıktan sonra da çevresini ve insanını çok sevdim. Ne küçük bir kasaba ne büyük bir şehir. Alanya’da yaşaması kolay, insanlarla iletişim kolay, işlerinizi halletmek kolay.
4- Bugüne kadar doğumhanede yaşadığınız unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Aslında her doğum çok özel. Hepsi de farklı duygular yaşatıyor bize. Yaklaşık 8-9 yıllık Kadın Doğum Uzmanı olarak aktif olarak görev yapıyorum. Ama her bebek doğduğunda aynı duyguları yaşıyorum. Aileyle birlikte biz de çok duygulanıyoruz. Çok anımız var tabi ki ama beni en çok etkileyen normal doğumda bebeğimiz doğar doğmaz gözleri açık olması oldu. Vücudu henüz doğmamışken, bana bakmaya başladı. O olaydan çok etkilenmiştim. Dünyaya ilk gelen canlının sizinle iletişim kurması çok özel bir duygu. Bir bebeğin ilk nefesine şahit olmak, ona ilk defa dokunmak, anneden ayrılır ayrılmaz ilk tutunuşlar bunlar çok özel hisler gerçekten.
 
5- 90’li yıllarda sezaryen doğum oldukça ilgi gördü. O dönem hüküm süren bu sezaryen modası yavaş yavaş aşılıyor. Bu konu hakkında okuyucularımızı uyaracağınız detaylar var mı?
Normal doğuma vajinal doğum demek daha doğru. Kadının vücudu buna uygun olarak yaratılmış. Aslında biz kendi haline bıraksak vücut ve bebek gerekeni yapıyor. Sezaryen oranlarımız yükselmesinin pek çok sebebi var. Bunlardan en önemlisi annelerde şiddetli korkunun oluşması. Normal doğum denilince herkesin aklına ağrı, acı ve olumsuz şeyler geliyor. Çünkü insanlar hep olumsuz anılarını paylaşıyorlar. Normal doğum biraz sabır gerektiren bir olay. Toplum olarak biraz sabırsız ve garantici bir toplum olduk. Sezaryen doğumda da normal doğumda da hiç bir şeyin garantisi yoktur. Yaşamın ne kadar garantisi varsa, doğumunda o kadar garantisi var. Sezaryen doğumun tercih edilmesinin nedeni, doğum zamanının belli olması, planlı oluşu. Sezaryen doğum toplumun isteklerine uygun bir doğum şekli haline geldi. Ama bu doğru değil. Sezaryen doğum tercihi birden bire azaltılamaz. Ancak annelerimizin bu konuda bilinçlenmesi lazım. Annelerin fiziksel ve ruhsal olarak doğuma hazır olmaları lazım. Biz biraz bu hazırlık sürecini es geçtiğimiz için korkular oluşuyor ve bu ruh hali anneleri sezaryen doğumu tercih etmelerine neden oluyor. Bizimde ileride buna yönelik bir eğitim planlarımız var.
6- Sezaryan doğumun tercih edilmesinin sebeplerinden biride normal doğumun vajinaya zarar verme korkusu. Gerçekten böyle bir şey var mı?
Tabi ki gerçeklik payı var. Ama bu abartılmış bir korku. Bu bağlamda bakarsak sezaryenin vücuda çok daha büyük zararları var. Sonuçta bir ameliyat geçiriyorsunuz. Belki bu bilinmiyor ama iç organlarınıza kadar karın katlarınız açılıyor ve kapatılıyor. Sezaryen küçük bir ameliyat değil. Belki yarım saatte biten bir operasyon gibi gözüküyor ama iyileşme süreci çok daha uzun süre oluyor. Vajinal doğum sonrası tabi ki vajinada bir miktar genişleme olur. Ama vajina gerekli egzersizlerle toparlanabilir. Genelde bayanlar cinsel yaşantılarının bozulmasından endişe ediyorlar. Ama doğumdan sonra cinsel hayatı bozacak derece deformasyon olmuyor. Dediğim gibi doğum öncesi ve doğum sonrası egzersizleri yapmak gerekiyor. Nasıl karın kaslarımız büyüyor, genişliyor ve biz eski haline getirebilmek için egzersizler yapıyorsak vajinanın toparlanması içinde egzersizler yapmalıyız.
7- Sancılı bir süreç olacağından doğumdan korkan anne adayları için nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Yeni çalışmalar korkunun ağrıyı tetiklediğini gösteriyor. Çünkü vücutta öyle mekanizmalar var ki şiddetli doğum sancısı geldiği anda vücut endorfin denilen ve doğadaki en güçlü ağrı kesiciyi salgılıyor. Annenin yaşadığı korku ve streste endorfin salgısını bastırıyor. Öncelikle ağrıyı azaltmak için korkuyu azaltmamız gerekiyor. Çünkü zorla normal doğum olmaz. İnsanların kendini buna hazır hissetmesi ve istemesi gerekir. Normal doğum ağrısına dayanamayan annelerimize Epidural Anestezi (Ağrısız Doğum) yapılıyor. Bunun dışında anneyi ve bebeğin gelişini rahatlatıcı çeşitli masaj teknikleri var. Normal doğumda annenin yanında kesinlikle güveneceği birinin bulunması gerekiyor.
 
8- Peki sizce insan neslinin gelişiminde bebeğin dünyaya nasıl geldiği önemli mi?
Sezaryen doğum tercih ettiğimiz bir şey değil, ama çok korkunç bir şey de değil. Gerekli olduğunda yapılması gereken müdahaleli bir doğum şekli. Bebekte çok büyük eksiklere neden olmaz. Ama normal doğumun bazı avantajları var. Bebek normal doğumda dış ortama çok daha çabuk uyum sağlıyor. Vajinal doğan bebekler enfeksiyonlara karşı daha dirençli oluyor. Daha az alerjik reaksiyonları oluyor. Sezaryen doğumda bebeği ortamından birden bire çıkarıyoruz. Bebeğin gelişine biz karar verdiğimiz için nefes sıkıntıları çekebiliyorlar.
9- Hamile kadınların doğumunu kolaylaştıracak püf noktalarınız var mı?
Öncelikle anne adayları normal yaşantılarına devam etmelidirler. Çünkü gebelik bir hastalık değil, kadın yaşamının bir aşamasıdır. Yürüyüş, yüzme ve egzersiz öneriyoruz. Doğuma hazırlık amaçlı kurslara gidebilirler. Bu süreçte internetten uzak durmalarını öneriyorum. İnternette doğum hakkında çok fazla bilgi kirliliği var. Kadın forumlarında zor deneyimlerini paylaşan anneler, adayları da olumsuz etkiliyor. Doğum videolarını izlenmemelerini öneriyorum. Akıllarındaki soru işaretlerini hekimleriyle paylaşmalılar.
10- Bir bebeği kucağınıza ilk aldığınızda neler hissediyorsunuz?
Bunu anlatmak, tarif etmek çok zor. Bu çok özel, güzel ve tarifsiz bir duygu. Her doğumda bende yenileniyorum. Yaşama dair inancım artıyor. Her doğumda ‘Hayatta temiz bir sayfa açıldı umarım üzerine güzel şeyler yazılır’ diyorum.
11-İnsanların yaptıkları mesleklerle bütünleşir. Peki sizin yaşamınızdan mesleğiniz çıkarılsa sizinle ilgili ne kalır?
Benden hiçbir şey kalmaz geriye. Mesleğim neredeyse hayatımın tamamı oldu. Çünkü çok emek ve zaman gerektiren bir meslek. Bunu layıkıyla yapmak istiyorsanız zaten başka bir şeye vakit kalmıyor. Bir de normal doğum konusunda radikal değilim ama normal doğumun desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Eğer bunu yapıyorsanız daha fazla vakit harcamanız gerekiyor. O anlamda şu ana kadar çok fazla özel yaşamım olmadı işin açıkçası. Kadın doğum özel bir branş. Anne adayına vakit ayırmak gereken bir alan. Korkularını anlamak ve gidermek gerekiyor. Psikolojik destek doğumun yüzde 80’inini oluşturuyor ve aslında her şey beyinde başlıyor. Anne adaylarına vakit ayırmak destek olmak çok önemli.

 

Bebeğinizin geleceğine ilk yatırımı yapabilirsiniz.

Bebeğinizin geleceğine ilk yatırımı yapabilirsiniz.

BEBEK doğuduktan hemen sonra kesilen göbek kordonundan alınan kordon kanından elde  edilen kök hücreler pek çok ciddi hastalığın tedavisinde kullanılabiyor..

Kök Hücre Nedir?
Kök hücreler vücudumuzda bütün dokuları ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Henüz farklılaşmamış olan bu hücreler sınırsız bölünebilme ve kendini yenileme, organ ve dokulara dönüşebilme yeteneğine sahiptir. Bu özellikleri bakımından kök hücreler kanser, sinir sistemi hastalıkları (Alzheimer) ve hasarları, metabolik hastalıklar (Diyabet), organ yetmezlikleri, romatizmal hastalıklar, kalp hastalıkları, kemik hastalıkları ve daha birçok alanda kullanıma sahiptirler.
Kordon Kanı kök hücreler açısından çok zengindir. Kök hücreler halen günümüzde pek çok ciddi hastalıkların değerli bir tedavi seçeneğidir.Bu kan kök hücre açısından son derece zengindir. Direk olarak anne veya bebekten kan alınmadığı için herhangi bir acı hissi veya komplikasyon riski yoktur.
Başta kemik iliği olmak üzere çeşitli organlarda ve bu organların belirli doku bölgelerinde gerektiğinde kendini çoğaltabilen, kararlanabilen ve farklılaşabilen hücreler varlığını sürdürür. Deri, göz, kalp, böbrek, akciğer, gastrointestinal sistem, pankreas, karaciğer, yağ doku gibi erişkin dokulardan kök hücre izolasyonları gerçekleştirilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalar kordon kanının kök hücre açısından zengin olduğunu kanıtlamıştır.
Kordon Kanındaki Kök Hücrenin Avantajları Nelerdir?
Kordon kanı kök hücreleri sadece doğum esnasında toplandığından dolayı oldukça değerlidirler. Bu nedenle toplama işleminin uzman hekimler tarafından yapılması ve uzman kişiler tarafından uygun koşullarda işlenerek saklanması gerekmektedir.  Kordon kanı kök hücreleri, diğer kök hücre kaynakları ile karşılaştırıldığında oldukça gençtirler ve saklandıklarında yaşlanma ve yıpranma süreçleri de durdurulmuş olur. Üreme hızları diğer kaynaklara göre daha fazladır.
Bebekten toplanan kordon kanı sadece otolog değil, doku uyumu gerçekleştiği takdirde ailenin diğer fertleri için de kullanım alanına sahiptir. Bu özellik, aile bireyleri arasında kordon kanı nakli gerçekleştirilmesine de olanak sağlar.
Saklanmış olan kordon kanı kök hücreleri, istenildiği takdirde herhangi bir işleme tabii tutulmadan ve  hastalığın ilerlemesine fırsat vermeden kullanılabilir.
Toplanan Kordon Kanının Miktarı Ne Kadar Olmalıdır?
Toplanan kordon kanının en az 60 mililitre olması gereklidir.
 Doğum Şekli Kordon Kanı Alımını Etkiler mi?
Hem normal doğumlarda hem de sezaryen doğumlarda toplama işlemi uygulanabilir.
Kordon Kanı Ne Kadar Süreyle Saklanabilir?
Kordon kanı bugünkü veriler ışığında 15 yıla kadar sağlıklı olarak saklanabilmektedir. 05/07/2005 tarihli ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de belirtildiği üzere, 12 yıllık bir saklama süresi sonunda, başka bir gerekçeyle saklanmasına devam edilmesi için başvurulmazsa, kordon kanı ihtiyaç duyan başka hastaların kullanımına açık olacaktır.
KÖK HÜCRELER HANGİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE KULLANILABİLİR
Kanser hastalıkları:
• Acute lymphoblastic leukemia (ALL)
• Acute myelogenous leukemia (AML)
• Burkitt’s lymphoma
• Chronic myelogenous leukemia (CML)
• Juvenile chronic myelogenous leukemia (JCML)
• Juvenile myelomonocytic leukemia (JMML)
• Chronic lymphocytic leukemia (CLL)
• Liposarcoma
• Myelodysplastic syndrome (MDS)
• Chronic myelomonocytic leukemia (CMML)
• Refractory anemia with excess blasts in transformation (RAEB-t)
• Neuroblastoma
• Non-Hodgkin’s lymphoma
• Refractory Hodgkin’s disease
• Retinoblastoma
Bağışıklık yetersizlikleri :
• Chronic granulomatous disease
• Common variable immune deficiency (CVID)
• Omenn’s syndrome
• Severe combined immune deficiency (SCID and SCID-ADA)
• Reticular dysgenesis
• Thymic dysplasia
• Wiskott-Aldrich syndrome
• X-linked lymphoproliferative disease
Kemik iliği hastalıkları :
• Severe aplastic anemia
• Blackfan-Diamond anemia
• Dyskeratosis congenita
• Fanconi anemia
• Myelofibrosis
Kalıtsal kan hastalıkları :
• Amegakaryocytic thrombocytopenia (AMT)
• Evans syndrome
• Kostmann’s syndrome
• Sickle cell anemia
• ß-thalassemia (Cooley’s anemia)
Doğuştan gelen metabolik düzensizlikler :
• Adrenoleukodystrophy
• Bare lymphocyte syndrome (MHC-II complex)
• Batten disease (inherited neuronal ceroid lipofuscinosis)
• Familial erythrophagocytic/hemophagocytic lymphohistiocytosis
• Gunther disease
• Hunter syndrome
• Hurler syndrome
• Krabbe disease (globoid cell leukodystrophy)
• Langerhans cell histiocytosis
• Lesch-Nyhan disease
• Leukocyte adhesion deficiency
• Maroteaux-Lamy syndrome
• Osteopetrosis
• Tay-Sachs disease
KORDON KANI ALMAYA KARAR VERİRSEK NE YAPMALIYIZ?
Kordon kanı saklatmaya karar verirseniz öncelikle hekiminize bilgi vermeniz, saklatacağınız  kordon kanı bankasına karar vermeniz gerekiyor.. kordon kanı saklayan çok sayıda kordon kanı bankası ülkemizde bulunmakta … Öncesinde bazı tetkikler yaptırmanız gerekiyor ayrıca  kanın alınacağı hazır kiti temin etmeniz  acil doğum gerekirse sizin için daha sağlıklı olur..
Kök Hücre Tedavisi Pek Çok Hastalık İçin Geleceğin Tedavisi Olarak Görülüyor  ve çalışmalar hızlı bir şekilde devam ediyor.. kordon kanı , kök hücre tedavisi ile ilgili çok sayıda görüş ve spekulasyon  mevcut..Sonucu tabiî ki zaman gösterecek
              HİÇBİR ZAMAN İHTİYACINIZ OLMAMASI DİLEĞİYLE, SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİM…

Gebeliğin ilk 3 ayında neden bulantı ve kusma olur?

Gebeliğin ilk 3 ayında neden bulantı ve kusma olur?

bulantikusma
ÇÜNKÜ vücudunuz gebeliğe adapte olmaya çalışıyor ve bebeğiniz size sesleniyor; “Anne ben buradayım!”
Yemek kokularına hassasiyet, bulantı ve kusma… Bu üç belirti gebeliğin genelde ilk habercileridir. Gebelerin büyük bir çoğunluğunda gebe olduklarını öğrendikten sonra bu şikayetleri artar. Aslında kokulara hassasiyet, bulantı ve sabah kusmaları gebeliğin ilk üç ayında normal karşılanan bulgulardır. Yükselen gebelik hormonuna (beta hCG) nedeniyle vücudun verdiği bir tepkidir. Çoğul gebelikler, önceden araç tutması rahatsızlığı olanlar, anne ve kız kardeşlerinde gebelik kusması öyküsü olanlar ve migren hastalarında bulantı ve kusmalar daha yoğun olarak ortaya çıkabilir.
Ne zaman başlar ve biter?
Genellikle gebeliğin 6. haftasında başlar, 8 ve 10. hafta şiddetlenir ve 14. haftadan sonra azalarak kesilir. Nadiren 16. haftaya kadar uzar.
Neden oluşur? 
Normal düzeydeki bulantı kusmanın sebebi gebelikteki hormonal değişimlerdir. Ancak çok şiddetli ve hastaneye yatmayı gerektirecek kusmalarda başka nedenlerde araştırılmalıdır. Bunlardan bazıları;
• Tiroid fonksiyon bozuklukları
• Mide rahatsızlıkları (reflü, ülser)
• İdrar yolu enfeksiyonları başta olmak üzere enfeksiyonlar
• Psikolojik bozukluklar
• Hepatit, pankreatit, safra kesesi hastalıkları
Ne yapmalıyız? 
Öncelikle bu durumun gebeliğin normal seyrinde sık karşılaşılan bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Bu gebeliğin doğasında olan ve vücudun gebelik hormonlarına karşı verdiği tepkidir. Vücudunuzun gebeliğe adaptasyon dönemi olarak da düşünebiliriz. Günlerinizi çekilmez bir hale dönüştürse de endişelenmeyin geçici bir durum. Öğün sayınızı artırın. Sabah kalkmadan tuzlu kraker atıştırabilirsiniz. Mümkün olduğunca acı, ekşi, yağlı ve ağır yiyeceklerde uzak durun. Hafif yiyecekler tüketin. Yemeklerle birlikte fazla sıvı almaktan kaçının. Öğün aralarında sıvı alın.
Tedavi: Antiemetikler kullanılabilir. B vitamini takviyesi faydalıdır. Bulantı ve kusma çok şiddetliyse ve hiç gıda alınamıyorsa hastanede yatarak tedavi gerekebilir.
Bebeğimin büyümesi etkilenir mi?

Gebelerin beklide en merak ettikleri ve yiyecek alamadıkları için belki de vicdan azabı duydukları konu bebeğin beslenememesi korkusudur. Ama endişelenmeye gerek yok çünkü normal kiloda ve daha önceki beslenmesi düzenli olan bir anne adayı için gebeliğin erken dönemleri için gerekli besin deposu vardır. Aşırı bulantı kusma, sıvı elektrolit düzensizliği olmadığı sürece fetus gelişimi etkilenmez.

KLİNİĞİMİZDE YAPILAN İŞLEMLER

KLİNİĞİMİZDE YAPILAN İŞLEMLER

KLİNİĞİMİZDE YAPILAN İŞLEMLER

  1. RUTİN GEBE TAKİBİ
  2. 4 BOYUTLU (HD LİVE )  ULTRASONOGRAFİ İLE FETAL DEĞERLENDİRME
  3. DÜZEY FETAL ANOMALİ TARAMASI
  4. FETAL DOPPLER USG
  5. FETAL BİYOFİZİK SKORLAMA
  6. AMNİOSENTEZ
  7. ANNE KANINDAN FETAL KROMOZOM ANALİZİ ( NIPT=noninvaziv prenatal tanı)
  8. 2 li ve 4 lü TARAMA İÇİN FETAL ULTRASONOGRAFİ
  9. JİNEKOLOJİK MUAYENE
  10. MEME MUAYENESİ
  11. SMEAR ALINMASI
  12. HPV TARAMASI
  13. HPV ( Human papilloma virus) İÇİN AŞI UYGULAMASI
  14. SPİRAL TAKILMASI VE ÇIKARILMASI
  15. KONTRASEPTİF CİLT ALTI İMPLANT UYGULAMASI
  16. TANISAL SERVİKAL VE ENDOMETRİAL BİYOPSİ
  17. ANLAŞMALI HASTANELERİMİZDE NORMAL DOĞUM (KLİNİK EBEMİZ EŞLİĞİNDE) VE SEZARYEN